Çoğu kez tatil günlerinin eğlencesi ya da spor yapmanın alternatif bir aracı olarak hayatımıza giren bisiklet, bugün dünyada şehir hayatının ayrılmaz bir parçası. Devlet yöneticilerinden ünlülere, işçilerden öğrencilere birçok ülkede bir sosyalleşme aracı olarak kullanılan bisiklet hem doğa dostu hem de sportif bir faaliyet olmasından ötürü hemen her yaştan insanın tercihi haline geldi. Genç nüfusu gün geçtikçe artan ülkemiz de bu trendden payını alıyor. Elbette bunda bisikleti destekleyen dernek ve grupların çabası büyük. Giderek kent planlamasında bile daha fazla söz sahibi olan bisiklet, bu gücünü duyarlı insanların tercihlerinden alıyor.
Almanların yüzde 38’inin işe veya okula bisikletle gittiği biliniyor. İngiltere’de toplam bisiklet yolu uzunluğu: 16 bin kilometre. Hollanda’da 15 bin, Fransa’da 12 bin kilometre. Türkiye’de ise; 14 büyük kentin toplamı sadece 250 kilometre.

Yine ilginç bir not daha: Belçika’da işine veya okuluna bisikletle gidenlere kilometre başına 0,5 EURO teşvik veriliyor.
Uzmanlara göre bisiklet kullanımını alışkanlık haline getirmek, sağlığımız açısından çok yararlı. Çünkü bisiklet kullanırken gün içinde çok az kullandığımız tüm bölgeler hareketleniyor. Özellikle pedal kullanımında nizami bir nefes alış tekniği uygulanırsa kalbe çok yararlı olan bir aktivite. Yine uzmanlar Eskişehir gibi engebesi bol bir şehirde dağ bisikleti kullanmanızı öneriyor.
Şehirde hava kirliliği en çok şikâyet ettiğimiz konulardan biri. Bugün kimi kentlerde bisiklet kullanımı o kadar yaygın ki, şehirde hava kirliliği yok denecek kadar az. Çünkü ne kadar az otomobil, o kadar az egzoz demek.

Her ne kadar adlarında “şehir” geçiyor olsa da –sürekli patlayan lastikler ve eğilen jantlarla uğraşmamak için– şehir bisikletlerini değil, dağ bisikletlerini tercih edin. Kentlerimizin yüksek kaldırımları ve bozuk yollarına ancak dağ bisikletleri göğüs gerebiliyor. Ayrıca tepelerden aşağı koşan vahşi atlar misali iniş yapmayacaksanız (muhtemelen yapmayacaksınız), tek amortisörlü (önde) modelleri seçin. Şu aralar çok revaçta olan çift amortisörlü bisikletlerle hem gereksiz yere yorulursunuz, hem de Magirüs dolmuş şoförleri gibi yaylanarak yol alırsınız.
Bir diğer önemli nokta, bisikletinizin kadro boyunu seçerken dikkatli olun. Trafikte kontrolü her an elde tutabilmek için bisikletiniz âdeta vücudunuzun bir parçası hâline gelmeli. Gidonu kavramak için çok fazla öne eğilmemeli, virajları alırken bisikletin yolcusu gibi hissetmemelisiniz. Kontrol her an sizde olmalı. Bunun için, ata biner gibi bisikleti bacaklarınızın arasına alıp ayakta durduğunuzda, kadronun üst sınırıyla apış aranız arasında birkaç santim mesafe olmasına dikkat edin. Ayrıca seleye oturup bacağınızı dümdüz aşağı uzattığınızda, ayak tabanınız yaklaşık olarak pedalın en altta durduğu pozisyona denk gelmeli. Selenizi buna göre ayarlamaya çalışın.

Bu da tamamsa, sıra geldi güvenliğe: Bisiklet kaskı ve bisiklet eldiveniniz olmadan asla yola çıkmayın. Bu aksesuarlar kesinlikle gereksiz ya da lüks değiller. Olası bir düşme durumunda refleks olarak ellerimizi yere koyarız, işte o zaman eldivenlerinizin fiyakalı görünmek dışında ne işe yaradığını anlayacaksınız. Kask konusuna girmeye bile gerek yok, ama şöyle özetleyelim; sağlam kafa, sağlam kaskın içinde bulunur. Lastiklerin havasını ve frenleri de kontrol ettikten sonra, işte sokaktayız! O da ne, otomobiller vızır vızır üstünüze geliyor! Sakin olun, yolun sağından ilerleyin. Kaldırıma çıkmayın, zira siz artık yaya değilsiniz. Trafik ışıklarının araçlar için olan tarafına bakın. Kırmızıda durun. Sokak başlarına yaklaşırken, hem aniden çıkabilecek yayalara, hem de önünüzden sağa dönebilecek otomobillere dikkat edin. Asla kulağınızda kulaklık olmasın, duyularınızı yola verin.

Mümkünse, otomobillerin arasında çok zaman geçirmeyin. Biraz araştırmayla, evinize yakın ve bisiklete uygun bir parkur keşfedebilirsiniz. Sağlığınız için tehlikeli hareketlerden kaçının.
